Silivri Gezi Rehberi; Silivri’yi ziyaret etmeyi, gezi ve tatil yapmayı düşünüyorsanız; Nasıl Gidilir, Nerde Kalınır, Ne yenilip içilir, Nesi meşhur, Hangi aktiviteler yapılır soruları için doğru yerdesiniz.
Silivri’nin Antik çağdaki isminin Selymbria veya Selybria olduğu bilinir, doğal bir limana sahip olması ve önemli ticaret yollarının üzerinde bulunması sebebiyle her dönemde önemini korumuştur.
Silivri şehri bugünkü kasabanın yanındaki koyun doğusunda Marmara’ya hakim 56 m. yüksekliğinde dik ve sarp bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Zamanla bu tepenin etrafı surlarla çevrilmiştir. Bugün bu yere Fatih Mahallesi denilmektedir. Şehir zamanla gelişerek surların dışına çıkmış ve yayılmıştır.
Silivri Marmara Denizi kıyısında ( Propontis kıyısında İstanbul Byzantiun ) ve Marmara Ereğlisi ( Perintos ) arasındadır. Antik devirde Trakya doğuda Karadeniz, güneyde Marmara Denizi ve Ege Denizi, batıda Nestos nehri, kuzeyde Tuna Nehri ile çevrili bulunuyordu. Konumuzu oluşturan Selybria kenti de işte bu sınırlar içinde bulunmaktadır. Gerek Trakya bölgesinin gösterdiği kültür buluntularının ve gerekse Kınalı Köprü Prehistorik keramiklerinin benzerlerine Anadolu’da ve Troia 1’da rastlanılması bir kültür alışverişi olduğunu kanıtlamakta ve M.Ö. 3000 yıla kadar inen yerleşim yerlerinin varlığını ispatlamaktadır. Selymbria Kostantinopolis’in kurulmasıyla beraber yol şebekesine ve sadece 60 km. uzaklıkta bulunan imparatorluk başşehrinin ekti alanı içine girdi. Bundan sonra Selybria bir Bizans kenti olarak Türkler tarafından alınıncaya kadar varlığını sürdürdü.
Silivri’de kale dışında ev bulunmuyordu. Bütün evler kale içindeydi. Kalede Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler oturuyordu. Türkler gelince eski halkın adet, ananelerinde ve ibadetlerinde hiçbir değişme olmadı. Bu müsamaha iyi geçinmelere sebep oldu. Yalnız Türkler kapalı alanlarda oturmaya alışkın olmadıkları için zamanla kale dışında sahil bölgesinde evler yapıp yerleşmeye başladılar. Türklerin Silivri’ye gelip yerleştikleri dönemde kalenin doğusunda Muratçeşme mevkiinde bakımlı bağ ve bahçeler bulunmaktaydı. Gayrımüslim halk geçimlerini bağcılık, şarapçılık ve ipekçilikle sağladılar. Türkler ise balıkçılık ve yoğurtçuluk alanında gelişme sağladılar.
Silivri Bizans İmparatorlarının sayfiye yeri idi. Türklerin eline geçtikten sonra da uzun bir müddet aynı şekilde devam etti. Kanuni Sultan Süleyman Yapağcı Çiftliğini satın aldı. Oraya bir cami ve saray yaptırdı. Yaz aylarında saray halkı yazı burada geçirirdi. Hatta bir yaz Kanuni İstanbul’a dönerken kalyonu fırtınaya yakalanarak Silivri körfezi açıklarında batmış ve kalyonun arkasında içinde Kanuniye ait sandık içinde bulunan şemsiye ve elmas şemsiye topuzu da sulara gömülmüş olduğu ve bu sandığın hala Silivri körfezi açıklarında yattığı bilinmektedir. Celaliye çiftliğini de Piri Mehmet Paşa satın aldı,emekli olduktan sonra günlerinin bir kısmını da Silivri’de geçirmiştir.